Prof. Dr. Fahrettin Kırzıoğlu’nun yorumuyla “Tirebolu’nun en büyük meşâhiri” olan Hüseyin Avni Alparslan Bey’i tam 100 yıl önce Prof. Dr. Faruk Sümer’in deyimiyle “Sakarya melhem-i kübrası”nda 28 Ağustos 1921’de Giresun ve kazalarından kurulu 42. Alayın başında Haymana’nın Gökgöz mevkiinde bir şarapnel parçasıyla ağır yaralanmış, 30 Ağustos 1921 günü hastanede şehiden vefat etmişti.

            Alp Arslan Bey ve Osman Ağa ile manevî olarak tanışıklığım evdeki sofrada ve fındık toplamaya gelen büyüklerimin anlatımıyla olmuştur. Babası Emin Efendi’nin ikinci eşinden akrabası olan aslen Kurugerişli olan Hacı Emin Emice’den de menkıbelerini dinledim. 1876 yılında doğan Alp Arslan Bey’in babası Hüseyin Yazıcıoğulları’ndan Amasya medresesinden icazetli Hoca Emin Efendi (1842-1906), annesi Yanık Ömeroğulları’ndan Mehmed Kaptan’ın kızı Kadın Hanım’dır (1849-1930). “Alp Arslan” unvanı Kafkas ileri Harekâtı’nda Ermeniler’e karşı gösterdiği başarılı çarpışmalar dolayısıyla verilmiştir. Eşi Huriye Hanım (1895) şehit olmasından sonra Osman Ağa’nın hediye ettiği evi satarak Afyon’a gitmiştir. Huriye Hanım, Balkan Harbi kahramanlarından meşhur Bekir Bey’in kardeşiydi.

            Alp Arslan, askerlik hayatı boyunca ömrü cephelerde geçmiş birisiydi. Balkanlar’da eşkıya takibi, Hareket Ordusu, Balkan Harbi, Birinci Dünya Savaşı, Pontusçuların tenkili ve Sakarya Savaşı… Bu cephe hizmetlerinin yanında Alp Arslan Bey, kültüre verdiği önem ve yaptığı hizmet ile de tanınır… Yine, Kırzıoğlu, “İkinci Meşrutiyet çağımızın sağlam Türkçülerinden Tirebolu Hüseyin Avni, Harbiye’den yetişme kudretli bir kumandan ve bilgili [bir şahsiyet] idi” der. Faruk Sümer de “elindeki çok mahdud malzemeye rağmen Trabzon bölgesindeki Türk halkının tarihinde Çepniler’in önemli bir rol oynadığını ortaya koymuştur” demektedir. Alp Arslan Bey, Türk tarihi ve kültürüne olan vukufiyetini Türk Yurdu Dergisi’ne yazdığı makaleler ve 24 sayfalık “Trabzon ili Laz mı? Türk mü? (1921)” risalesi ile göstermiştir.

            Alp Arslan Bey, kaymakam Hopalı Çakıroğlu Hüsnü’nün emriyle Osman Ağa’ya yapılan baskın olayından sonra Giresun’da Müdafaa-i Hukûk’un en kuvvetli bir kolu olmuş ve bütün hareketlerinde onun kalem ve tecrübelerinden faydalanılarak Giresun ve havalisinde akıllara durgunluk veren mücadele yol almıştır.

            Alp Arslan Bey’e olan manevî bağ ile Em. Tümg. Hüseyin Cevizoğlu komutanımın sicil dosyasından derlediği bilgileri de kullanarak günümüze hitap eden bir makale kaleme almıştım (Yeşilgiresun, 14.06.1983). Bunu İsmail Hacıfettahoğlu’nun bir tebliği (“Kılıç ve kalem Erbabı Bir Şehit: Tirebolulu Hüseyin Avni Alparslan”, Millî Mücadele’de Giresun Sempozyumu, 1999) ve bir kitap çalışması (Tirebolulu Alparslan, 2003) takip etmiştir. Son olarak Murat Dursun Tosun’un da bir kitabı yayımlanmıştır (Şahâdetinin 100. Yılında Hüseyin Avni Alparslan: Şehit-i Mağfur, 2021). Son olarak da Alp Arslan Bey’le ilgili Kadıköy’de kurulu Tirebolu Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin Doç. Dr. Rezzan Ünalp’ın kaleme aldığı bir kitabı yayınlayacağını gururla beyan ederim.

            Alp Arslan Bey’in adı Espiye ve Giresun’da bir caddeye, Tirebolu’da bir okula verildi. Tirebolu Hükümet Konağı’nın bahçesine büstü, Kahramanlar Parkı’na maskı konuldu. Haymana Belediyesi ve Tirebolu Belediyesi’nin işbirliği ile bir anıt mezar yapıldı.

            Günümüzde bazı Giresunlu STK’ların Alp Arslan Bey’e sahip çıktığı basına yansıyor. Ancak bu sahip çıkmanın samimiyet derecesini sorgulamak gerekiyor… Daha dün Cumhuriyet’in banisine “kâfir”; “keşke Yunan kazansaydı” diyenlerin peşinden “ağıt” yakan “seccade milliyetçileri”nin, Yunan çekilmesini Mustafa Kemal Paşa’nın “sevk ve idaresine,  Ordumuzun kahramanlığına” değil de Yunanlıların denize dökülmesinden iki yıl önce Yunan kralını kuduz maymunun ısırılması ile  “hüzünlenmesine (!)” bağlayanların Atatürk, Osman Ağa ve Alp Arslan Bey’e sevgisini samimi bulmam mümkün değildir. Açılış töreninde bunları da gördüm… Ama benim nazarımda yok hükmündedirler… STK olarak samimi bulduğum üyesi olmakla iftihar ettiğim Tirebolu Kültür ve Yardımlaşma Derneği’dir. Tirebolulu olmanın vakarıyla siyasetçilerin yanında “poz vermeyi” marifet saymayan ve tarihi şahsiyetlerine Dernek lokalinde gösterime açtığı “Tirebolu Kuva-yı Milliye Köşesi” ile sahip çıkması bunun zahire çıkmış bir ifadesidir. Tirebolu Kültür ve Yardımlaşma Derneği mensupları içinde “mansıp kapmak” için ne “Kürt açılımına” destek veren, ne de “İstiklal Harbi’nde Yunan’a birkaç tüfek atıldı” diyerek küçümseyen, ne de Atatürk’e “kâfir” diyene ve “keşke Yunan kazansaydı” diyene “ağıt yakıcı” bulunmaz… Çünkü biz Atatürk’e, Osman Ağa’ya ve Alp Arslan Bey’e sahip çıkan ve saygı duyan bir Derneğin mensubuyuz… Bi’l-vesile 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı da kutlarım.

            Tanrı rahmet eylesin…