Ben Hacıhüseyin Mahalleliyim. Doğma büyüme oralıyım. Caminin hemen karşısındaki eski mezarlığın çayırı çimeni bizim oyun alanlarımızdan biriydi. Uzun Eşek oyununu Hamam Sokak'ta Akkız Teyze'nin bahçe duvarının dibinde oynardık çoğu kez.
Kopçasına ya da sakızların içinden çıkan futbolcu, artist fotoğraflarının bulunduğu karton fotoğrafına mile (bilye) oyununu da Poyraz Çeşmesi civarında oynardık. Annemin eski mantolarının, babamın küçülen ceketlerinden ve giymediği pantolonlarından kopardığım düğmelerini hiç unutamam. Özellikle cumartesi ve pazar günleri günün geç saatlerine kadar, bilye oynardık. Ellerimizin üstü nasırlaşırdı.
Komen adlı bir oyun oynardık. İki takıma ayrılır ve sokak aralarında saklanırdık. Rakip takımın oyuncularını saklandığı yerde gördüğümüzde "KOMEN!" diye bağırır, sözde düşmanı vurup düşmanı oyundan eksiltirdik.
Portakalların, bahçeli evlerin bahçesinde olgunlaştığı mevsimde patlanguç yapardık. Patlanguç, incir ağacından ya da orman gülü ağacından yapılırdı. Patlanguç savaşı çok hoşumuza giderdi.
Üç tekerlekli tahta arabalarımız vardı. Arkada iki tekerlek; önde dümende bir tekerlek... Bir kişi dümeni kullanır, diğer arkadaşlarımızdan iki üç kişi onun arkasında otururdu. Üç tekerlekli arabayı iteleyen en arkadaki arkadaşımız da araba hızlandığında en arkaya koşarak biner, yokuş aşağı o ayakta, bizler oturmuş durumda hızla inerdik.
Yeniyolda Sütlaş'ın Harmanı ki burası bir fındık bahçesinin fındıklarının kurutulduğu harmandı, biz burayı futbol sahasına dönüştürmüştük. Gedikkaya gazozuna ne iddialı maçlar yapardık.
Gazozcu Cevat Amca ' nın Debboy mevkiinde, şimdiki Epaş kunduranın olduğu yerde kurduğu gazoz fabrikasında üretilen bir gazozdu Gedikkaya gazozu. Bugünkü çocuklarda bu sokak kültürlerinden hangisi kaldı? Hangi çocuk annesinin babasının giysilerinden yeni yeni düğmeler kesip kopçasına mile oynuyor? Hangi çocuk uzun eşek oynayıp, patlanguç patlatıyor? Hangi çocuk komen oynayıp, üç tekerlekli tahta arabalarla Hacıhüseyin yokuşundan aşağı doğru hız yapıyor? Ya da Gedikkaya gazozuna futbol maçları...
Sinema kültürü vardı Giresun'da... Unutamadığım üç sinema: Lale, Saray ve Yeni Sinema.
Lale sinemasında yerli western türü filmler oynardı. Cumartesi ve pazar günleri üç film birden gösterilirdi. Bunun çığırtkanlığını alüminyumdan yapılmış bir boruyu ağzına yaklaştırıp yanında uzun bir sopanın ucuna takılı film afişlerini gezdiren yardımcısıyla gezen sinema anonsçularından alırdık. Tüm sokaklarını dolaşırlardı Giresun'un.
Yılmaz Güney, Yılmaz Gündüz, Yılmaz Duru'nun başrollerde oynadığı üç ayrı filmi sabah saat 10:00 da girdiğim Lale Sineması salonundan, akşamın geç saatlerinde tahta koltuklarda saatlerce oturmaktan uyuşmuş bir şekilde nasıl da çıktığımı hatırlarım.
Saray Sinemasında yaşımıza uygun filmler oynamadığı ve kaçamak girdiğimiz sinema salonunda öğretmenlerimizden Düdük Yılmaz ve Emin Hoca'nın nasıl öğrenci aradıklarını hiç unutmam. Bu, Saray Sineması’nda 18 yaş altı öğrenci arama, enseleme ve okulda onlara ceza verme kültürüydü. Tıpkı Hababam Sınıfı'ndaki gibi.
Yaz akşamları Giresun Limanı'na haftada bir kez uğrayan, özellikle cuma akşamları çoğu Giresun halkının çoluğuyla çocuğuyla limana gelen Ege vapurunu karşılama ve yolcu etme kültürü. Bu, unutamadığım en keyifli eski Giresun kültürlerinden biriydi. Annem, babam, ablam ve kız kardeşim Debboydaki Fıstıkçı Tevfik Amca'dan fıstık, çekirdek alır Yeniyol semtindeki evimizden limana yolcu almak için gelen Ege vapurunu karşılamaya giderdik. Yolcularıyla birlikte İstanbul'a demir alan ve uzaklaşan gemiye el sallardık. Yahya Kemal Beyatlı'nın Sessiz Gemi şiirinde olduğu gibi ağır ağır yol alırdı.
Herkes o gemiye ve geminin yolcularına el sallar, elemli bakışlarla mendil sallardı.
Hıdırellez günü, iki fındık ağacı arasına kilim serer, yer kapardık. Sütlaş Köprüsü'ndeki Pehlivan'ın o zamanki fındık bahçesine annemin verdiği kilimleri erkenden sermek zorundaydım. Yoksa o gün yer kapamazsak, piknik de yapamazdık. O gün körebe, ip atlama oyunları bu eski kültürün birer parçasıydı.
Plaj kültürü pek yoktu o yıllarda...
Çakıllıklarda, özellikle Kumyalı, Tabya, Çıtlakkale, Gemilerçekeği kıyılarında annelerimizin entariyle denize girme kültürü vardı. Bütün mahalle, çoluk çocuk hepbirlikte... Deniz taşardı deyim yerindeyse...
Biz çocuklar, o yıllarda deniz şortlarımızı (donlarımızı) kızgın kayalara şaplatarak kurutmaya çalışırdık. Kayalara vurduğumuz şortlarımızın suyu çekilecek, şortlarımız kuruyacak ve biz de onları giyerek akşama doğru aynı şortla evlerimize dönecektik. İlginç değil mi? Kayalara şaplatarak don kurutma kültürü.
Bizim Giresun'da eski kültürler hiç bitmez. Bu arada unutmadan söylemeliyim. Bir de Erimez kültürü vardır. Erimez'de Hakkı Usta'nın tereyağda köy yumurtasıyla, kara lahana çorbasını tatmadan Kulakkaya yaylasına çıkmak pek olası değildi.
Kültürün özü insandır. Şimdiki çocuklarımızın, ileride çocuklarına ve torunlarına bahsedeceği hangi sokak kültürü var dersiniz? Ben cevap vereyim isterseniz. Sadece bilgisayarın karşısına geçip arkadaşlarıyla haberleşme kültürü...
Eskilerin, yeniden doğması dileğiyle.
Hoşça kalın...
Dostça kalın...