HARŞIT ve GELEVARE Vadilerimizde " vahşi madencilik " durmazsa içme sularına karışan maden atıkları- ağır metaller, geniş topraklarımızın üzerine yağacak asit yağmurları yaşama dair ne varsa yok edecek.
Ülkemizin birçok yeri köstebek yuvasına çevrildi. Maden arama çalışmalarında zeytin- fındık bahçeleri kurudu. Yeşil bitki örtüsü kahverengine dönüştü, suyu ve toprağı zehirledi.
Denetimsiz ve ihmaller sonucu doğayı, insanı ve tüm canlıları tehdit eden maden arama -işletme sahası olarak ruhsatlandırılan topraklarımızda acil önlem alınmazsa sonumuzu düşünmek dahi istemiyorum.
Bir daha geri dönülmesi imkânsız çevresel felakete karşı acil önlem alınması için harekete geçen Harşıt Vadisi Platformu, önce tüm siyasi partileri, yerel basını, STK temsilcilerini, köy muhtarlarını ziyaret ederek destek istedi, yöre insanlarımızı bilgilendirerek “Vahşi madenciliğe hayır” mitingine davet etti. Sonra Tirebolu Şenyuva köyündeki Garigen Tepesi'nde toplanan yöre halkıyla kapımıza kadar dayanan tehlikeye dikkat çekti ve herkesi göreve çağırdı.
Açılan pankartlarla " Vahşi madenciliğe hayır, temiz su kaynaklarımız kirletilmesin, dereler çamur aktı, yollar çöktü “şeklinde tepkilerin gösterildiği mitingde kürsüye çıkan Harşıt Vadisi Platform Başkanı Çınar Çetinkaya:
"Biz madenciliğe karşı değiliz, madencilik kriterlerine, kurallarına, sözleşme şartlarına uymadan sularımızı, çevremizi, tüm canlılarımızı kirleten yok eden vahşi madenciliğe karşıyız. Fındık bahçelerimize gelindiğinde vakit çok geçmiş olacak. Kefensiz yatan atalarımızın miras bıraktığı topraklarımızı birlikte korumalıyız" dedi. Çetinkaya, mühendis gözüyle yaklaşmakta olan tehlikeyi aktararak madenciliğin çevreye zarar verilmeden hukuk ve şeffaflık içinde yürütülmesinin önemini bildirdi.
Sadece Tirebolu'nun değil ilimizin Robin Hood'u İl Genel Meclis Üyesi Ömer Cebeci, miting öncesinde "Giresun toprakları kimlerin elinde? “Şeklinde sorarak Giresun yüzölçümünün yüzde 85'i maden çalışma alanı, % 90'ın üzerinde Harşıt Vadisi kapsamında olan Tirebolu, Doğankent ve Espiye yer alırken en çok işletme ruhsatı alan 6 ilçemiz Bulancak, Espiye, Piraziz, Güce , Doğankent ve Tirebolu'da olduğunu bildirdi.
Garigen Tepesi'ndeki miting de yaşam kaynağımız olan doğayı, çevremizi ve gelecek nesillerimizi korumak için toplandıklarını söyleyen Cebeci:
“Bu bölgeler doğanın bize sunduğu eşsiz hazinelerden biridir. Birçok köy ve ilçenin su kaynaklarını barındırmakla kalmaz aynı zamanda endemik bitki çeşitliliğine sahiptir. Asırlık mirasımız ağaçlar, orman gülü balının üretildiği yerdir. Harşıt ve Gelivere Vadisine sızacak ağır metaller sadece doğal yaşamı değil binlerce insanın suyunu, asırlık ormanları, endemik yapıyı yok edecektir. İlimiz 2030 da kuraklık riski altında. Bizler anayasanın bize verdiği haklarla doğamızı ve yaşam alanlarımızı savunacağız" şeklinde konuştu.
KÖYLERİMİZDE çocukken elinde alet- belinde torba maden arayan görevlilere rastlardık ama yazılı ve görsel basında maden aramalarında yaşanan kaza- felaket haberlerinin bir gün kapımıza dayanacağını hayal dahi edemezdik
Medeniyetin ve sanayileşmenin temel unsuru olan madenlerin çevreye, doğaya, insana ve tüm canlılara zarar vermeden yapmak mümkünken son zamanlarda sıkça yaşanan kontrolsüz, tedbirsiz ve ihmaller sonucunda maden kazaları ve çevresel felaketler hepimizi endişeye sevk etmiştir.
Bölgemizin belki de dünyanın en verimli, en özel ikliminde yetişen fındık – çayı başta olmak üzere tarım arazileri, su kaynakları, müthiş doğasıyla adeta saklı cennet olan Karakaya Bölgesi- Harşıt Vadisi ve Gelevare Vadisi korunmaya alınması gerekirken bolluk – bereketli zengin topraklarımız insanlarımızı doyuramadı ne yazık ki.
Ama kendi kendine yeterli olabilecekken yerüstündeki üretimden uzaklaştırılarak tarımda kendi kendini adeta imha eden ve yeraltına uzanan kirli ellerle zengin toprakların fakir insanları olmayı hak ediyor muyuz?
Tarım ve gıda, su kaynaklarının hayati önemi bilindiği halde yerüstünde verimli coğrafyaya, iklime, tarım ürününe sahipken üretimi bırakarak, köylerimizi terk ederek neden her tarım ürününü ithal eder olduk?
Savaşla değil rantla, para hırsıyla dağlarımız, ormanlarımız, yayla-meralarımız, su kaynaklarımız yok ediliyor. Tohum yerine beton dökülüyor, termik santraller yapılarak dereler, göller kurutuluyor. İş-istihdam ve ekonomi diyerek en verimli tarım topraklarımız bir daha diriltmemek üzere ölüyor.
Verimli topraklarına uzanan kirli eller bu kez bölgemizde yaşama dair ne varsa yok ederek insanlarımız göçe zorlanmaktadır. Köylerimizin yerle bir edilmesi, canlılarla birlikte yüz binlerce ağaçların bir çırpıda kesilmesi, su kaynakların zehirlenmesine müsaade edemeyiz.
Vahşi, denetimsiz ve kontrolsüz, kamu ve özel fark etmeksizin sermaye gücünün insafına bırakılan madencilik faaliyetlerinin bedeli canlarla ödenmektedir.
Kıymayın efendiler...
Doğa bize gelecek nesiller için bir emanettir.