Zordur Faik Abi gibi çok farklı özellikleri olan insanlarla ilgili yazı yazmak, bilemezsiniz hangi yönünü yazının genelinde ön plana çıkartacağınızı…
Bendeniz, lise son sınıfta üniversite tercihlerimi yaparken tanıştım Faik Abi ile, daha doğrusu Babamın ‘Oğlum tercih sıralamanı birde Faik Bey görsün’ şeklindeki ısrarlı talepleri üzerine tanıştırılmış oldum. İlk başta Babamın ısrarlı tutumuna pek bir mana da verememiştim, dershaneye gidiyordum, orada da tercih danışmanı Hocalarım vardı, ne idi acaba Babamın ısrarlı tavrına neden olan Faik Bey’in esbab-ı mucibesi?
Sene henüz 1987-1988 … Soğuk Savaş bitmemiş, Berlin Duvarı yerli yerinde duruyor, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği güç kaybına uğruyor olmasına rağmen hala ayakta, bütün bunları niye anlatıyorum? Şu nedenden ötürü, Faik Abi’yi ilk gördüğümde bana sorduğu ilk soru, ‘Gel şöyle bir düşünce jimnastiği yapalım; farz edelim, sınav yok, her özel okula gidebilecek ekonomik güce sahipsin, hangi bölümde okumak isterdin?’ şeklinde oldu. Hukuk Fakültesi, Siyasal Bilimler ve bugünkü adı ile İletişim Fakültesi o dönemdeki ismi ile Basın Yayın Yüksekokulu’nu söylediğimde, özellikle Basın Yayın Yüksekokulu’na ayrı bir önem vermişti, sanki bu tercihim onu diğerlerine göre daha fazla heyecanlandırmıştı, o dönemde iş imkanı, sadece TRT ve gazeteler olan, özel televizyon ve radyoların olmadığı 1980’li yılların sonundaki Türkiye’de olduğumuzu unutmayalım lütfen. Çok net hatırlıyorum, ‘Sen Yeşilgiresun Gazetesi’nde yazılar da yazıyorsun, bu konuda yeteneğin de var, Basın Yayın Yüksekokulu’na yoğunlaşalım, çok yakın gelecekte hep beraber göreceğiz, iletişim çok daha önemli bir hale gelecek’ demişti. Bakar mısınız vizyona ve uzak görüşlülüğe, çok değil bir sene sonra Soğuk Savaş bitecek, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yıkılacak ve ortaya çıkan yeni dönem ‘İletişim Çağı’ olarak adlandırılacaktı.
Daha sonraki yıllarda hep yakınında olma mutluluğu ve onurunu yaşadım, şimdiki nesil çocuklarımızın hemen her birinin pedagogları, psikologları, yaşam koçları var ya, işte Faik Abi’de benim için öyle olmuştu, her adımda dönülüp bakılan, görüşü alınan adı üstünde Faik Abi…Abi olmuştu.
İletişime yukarıda da belirttiğim gibi farklı bir ilgisi vardı, öneminin farkında idi, yerel televizyonların kurulmasının ardından bir gün televizyonlarda program yapma isteğini dile getirdi, açıkçası eğitimini almış olmama rağmen ben onun kadar cesaretli değildim, tek başına başladı, programının adını da belirlemişti, ‘Yüz Yüze’ olacaktı, hatta ilerleyen haftalarda programının konuklarından biri de ben oldum. Program içeriğinde yaklaşık 45 dakika Giresun kültürü, tarihi ve Giresun’un geleceğe dönük fırsatları üzerine konuğu ile sohbet ediyordu, ama bu henüz bir başlangıçtı, entellektüelitesini ortaya koyabileceği, siyasetin, ekonominin konuşulduğu daha sokaktaki insana dokunur programlar yapmak istiyordu, aklındaki çözümleri toplum ile buluşturmayı amaçlıyordu. Sağ olsun bu konudaki program ortakları olarak tercihleri Giresun Üniversitesi’nden Ahmet Gürsoy Hocamız ve bendeniz olduk. Yaklaşık dört yıl boyunca dönem dönem Kanal G ve Tempo Televizyonlarında her hafta dünya ve ülke gündemini değerlendirdik, bağışlayınız hiç ama hiç mütevazi olmayacağım, bugünkü ulusal medyada yer alan tartışma programlarını düşündüğümüzde gerçekten kaliteli yayınlar ortaya koyduk. Dört yıl boyunca birlikte program yaptığımıza göre hemen her konuda aynı fikirleri mi ortaya koyuyorduk, kesinlikle hayır, bazen tartışmaların tatlı sert atmosferi yayın bitiminde çay içerken bile aynı harareti ile devam ediyordu, resmen fikirleri çarpıştırıyorduk, kavga etmeden, ağız dalaşı seviyesine inmeden, tartışmayı öğreniyorduk. O dönemlerde yerel televizyonlar ilgi ile izlenmekte idi, yeni idi, orijinal idi, sokakta, banka kuyruğunda izleyiciden aldığımız geri dönüşler en büyük keyfimizdi. Titizdi, hepimiz heyecanlı idik, zaman zaman yayından sonra kendi programımızı hep birlikte tekrar izler, nasıl daha iyi oluruz diye fikir alışverişinde bulunurduk.
Kanımca Onun vizyonerliğini açıklayan önemli yönlerinden biri de dogma karşıtlığı ve eleştirisel okumaya verdiği önem idi. Olayları hep farklı bir noktadan, değişik bir bakış açısının ürünü olarak değerlendirirdi, kıyıda köşede kalmış, ismi çok satanlar listesinde olmayan ama düşünceleri, fikirleri okunmaya, takip edilmeye değer bir çok fikir insanından, kendimde iyi bir kitap takipçisi olmama rağmen, Faik Abi vasıtası ile haberim olmuştur. Hayatı boyunca sanki hep toplumun bir adım önünde gitmeye çalışarak Michel Foucault’un kitabına isim olan ‘Entellektüelin İşlevi’ ni yaşamı, kararları ve duruşuyla bizlere göstermeye çalışıyordu.
Entellektüelin İşlevi’ni hayatına tatbik etmeye çalışırken içinde yaşadığı toplum ile hep barışık oldu. Ülkenin, şehrin ya da köyünün gelişmesi, ilerlemesi için ne yapılacaksa bu insanlarla başarılması gerektiğinin hep farkında yaşadı, sanırım bunun en güzel örneklerinden birini de 2000 li yılların başında kendi köyüne ev inşa edip orada yaşama kararı aldığında ortaya koydu, vizyonu ile köyünün ihtiyaçlarını bir arada değerlendirerek, ortak çıkarlar üzerinde uzlaşı sağlayarak yol alınabileceğinin güzel örneklerini hayata geçirdi. Tabii ki ona inanan ve yol arkadaşlığı yapan, bir noktada onu köyü ile buluşturan Muhtar Musa Sabırlı’nın desteklerini de bu manada unutmamız gerekiyor. Bu çalışmaları nedeni ile uzun yıllar ayrı kaldığı köyüne bir kentli olarak döndüğünde zor olanı başararak köy insanının kalbinde kendine yer buldu.
Toplum, bugün İletişim Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Öğretim Üyesi olarak görev yapan bu satırların yazarında çok emeği olan, bir fikir ve eylem insanını maalesef çok erken kaybetti. Yeri zor doldurulacak toplumu ile barışık bir entellektüeli amansız hastalık maalesef aramızdan aldı.
Ruhu şad, mekanı Cennet olsun.