Birgün Gazetesi internet sitesinde 26.11.2020 tarihinde Nazım Alpman imzasıyla “ Çakıcılara ihtiyacımız var!. “ başlığı ile bir makale yayımlandı. Mafya ve Devlet’i bir araya getiren ve devlet kurumlarını da yıpratan makalenin daha ikinci paragrafında:
“Bizim memlekette devletin her daim mafyaya karşı kollayıcı bir şefkati söz konusudur. Taa Cumhuriyet öncesinden başlar bu gelenek.
1920’lerde Doğu Karadeniz bölgesinde faaliyet yürüten Topal Osman vardı. Resmi Tarihe göre Milli Mücadeleci bir “kahraman” kabul edilen ve Osman Ağa olarak anılan bu “kahramanın” en büyük özelliği bölgedeki Rum ve Ermenilerin mallarını gasp edip canlarını almaktı.1”
İfadeleri ile konu Osman Ağa ve O’nunla hareket eden 42. ve 47 Giresun Gönüllü Alayları efradı olan Giresunlu dedelerimize bağlanmış ve iftiralar da başlamıştı. Her ne kadar sadece Osman Ağa adı zikredilse de Osman Ağa Milli Mücadele sırasındaki her hareketini bu Gönüllü Alay’larla gerçekleştirmiş, Mustafa Kemal Paşa’dan aldığı direktifleri yerine getirmiş ve bu gönüllülerle başarıya ulaşmıştı. Bu vesile ile Osman Ağa’ya yapılan her suçlama, bu Alayları da kapsayacak şekilde genişler ve bizim tarafımızdan bu genişlikte yorumlanır.
Makalede; Osman Ağa ile ilgili bölümler her zaman olduğu gibi öncelikle Ermeni ve Rum ahalinin sözde katledildiği ve onlardan kalan taşınmaz malların Osman Ağa tarafından gasp edilmesi iddialarını taşıyordu. Yazar haklılığını kanıtlamak için bir kitabı ve anıyı örnek gösteriyor ancak ne kendisi nede kaynak gösterdiği ifadeler her zamanki gibi tarihsel açıdan belge niteliği taşımıyordu. Bu nedenle inandırıcılığı da kalmıyordu. Çünkü tarih belgeyle yazılır. Belge yoksa tarih açısından yazdıklarınızın önemi de yoktur. Ama insanlar okur, akıllarında kalır ve bu hatalı bilgiler zamanla kitaplarda ve internette yer alarak büyük bir bilgi kirliliği oluşturur.
Makalede özellikle Merzifon’da Ermeni ve Rumların katledildiği konusu işlense de aslında tarihte bu savın tam tersi belgeleriyle kanıtlanmıştır. Yani Fatsa’dan Sinop’a, Çorum’dan İnebolu’ya, Samsun’dan Gerze’ye kadar Ermeni ve Rum çeteler tarafından Türk köylerine uygulanan baskınlar ve yapılan katliamlar soykırım boyutlarına ulaşmış ve tarih sayfalarında yerini almıştır. Yetişkin her Türk neferinin vatan savunmasında olduğu bu köylerdeki yaşlı, kadın ve çocuklar sadece Türk oldukları için katledilmiş ve bu katliamlar tarihi belgelerle tüm araştırmacılar tarafından ulaşılabilecek şekilde çeşitli kurumlarca düzenlenmiştir.
Bu arkadaşların Merzifon yarası nedir bilir misiniz? O yıllarda Merzifon Amerikan Koleji tam bir cephanelik ve bölücü faaliyetlerin kararlaştırıldığı, toplantıların yapıldığı ana merkezlerden biridir. Osman Ağa’nın bu Koleji basması, vatan topraklarının huzura kavuşmasının önünü açarken Ermeni ve Rum megola idea hayallerinin de sonunu getiren etkenlerden biridir. İşte içlerindeki en büyük yara budur. O yüzden Osman Ağa’yı sevmezler. O yüzden 100 yıl sonra bile nefret kusmaya devam ederler. Eğer sizler katliam okumak istiyorsanız Karadeniz’de Rum ve Ermeni çetelerinin Türk köylerine yaptıkları baskınlar ve katliamlarla ilgili birçok bilimsel makaleye internet üzerinden ulaşabilirsiniz. Özellikle Ermeni ve Rum çeteleri ile Yunan askerlerinin ayak bastığı her yerde yapılan bu katliamlar unutulmaz yaralar açmış, Türk’ü yeniden canlandırmış ve Ege Denizi’nde yani İzmir’de denize dökülmeleri ile son bulmuştur.
Diğer bir iddia ise Ermeni ve Rumlardan kalan malların Osman Ağa tarafından gasp edildiği konusudur. Osman Ağa’nın ailesi Milli Mücadele yıllarında fındık ticareti ile uğraşan zengin bir ailedir. Babasının bir değil, iki kere yatırdığı bedelli nakdiyi yani bedelli askerlik parasını donanmaya yardım kaydettirip, 65 arkadaşının bütün masraflarını karşılayarak (Giresun’daki ailelerinin de mağdur olmamaları için kumanyalarını bırakarak) Balkan Harbi’ne götürdüğü herkes ve Genel Kurmay Başkanlığı tarafından bilinmektedir. Defalarca Bilal Kaptan’a kardeşi Feriduno Hasan Efendinin fabrikasından iç ve kabuklu fındıkları teknesine doldurup Varna limanlarına kadar göndererek silah getirttiği de hem bizler hem de Genel Kurmay Başkanlığı tarafından bilinmektedir. Giresun’a çektiği telgrafla bütün mallarının satılarak Milli Mücadele’ye yardım olarak yatırılmasını istemesi de herkes tarafından bilinmektedir. 29 Haziran 1922 tarihli Vakit Gazetesi’ne dahi haber konusu olan telgraf Osman Ağa’nın dünya malına bakış açısının en önemli göstergesidir.
Osman Ağa ne şekilde olursa olsun sağladığı bütün kaynakları ve kendi servetini vatan yolunda harcayan nadir insanlardan birdir. “Rumları katletti ve çiftlik anahtarlarını beline taktı.2” diye yazan Nazım Alpman’a Giresun’da çiftlik olmadığı bilgisini buradan vermek isterim. Oysaki Giresun’un en güzel bölgesi Zeytinlik semtidir. Ben Osman Ağa olsaydım ve bir evi gasp etmek isteseydim mutlaka Zeytinlik semtini tercih ederdim. Üstelik buradaki onlarca konağın mülkiyetlerinin neredeyse tamamı Rum ve Ermeni ahalinindir. Ancak mahalledeki konaklara baktığınızda tamamı Emval-i Metruke ile hazineye dâhil edilip Yunanistan ve diğer ülkelerden gelen yüzlerce mübadile tahsis edilmiştir. Geçtiğimiz yıl tarihçeleri tapu kayıtlarından çıkarılarak giriş kapılarına asılan bu konaklardan hiç birinde Osman Ağa’nın yâda herhangi bir akrabasının adı geçmemektedir. Yani yazarımızın Emval-i Metruke ’den de haberi yoktur.
Sözün kısası; vefatından bu yana Osman Ağa, vatanseverliği ile gönüllere taht kurmuş ancak birçok çıkarcı ve Türk düşmanı kesimin kişisel hayallerini de yıktığı için düşman kabul edilmiştir. Rüştiye mezunu olmasına rağmen cahil olduğu, okuma yazma bilmediği birçok makale ve kitapta geçmektedir. Oysaki Giresun’da 1920’li yıllarda Gedikkaya Gazetesini çıkarmış ve başmakalelere imza atmıştır. İstanbul Ermeni ve Rum basını yaptığı kışkırtmalar ve yalan haberlerle Karadeniz Bölgesi’ndeki tek rakipleri Osman Ağa’yı saf dışı bırakmak istemişler ve başarılı olduklarını düşündükleri anda Giresun Taşkışla Binası’na 20 metrelik bir Yunan Bayrağı çekmişlerdir. Hakkındaki bu yalan haberler nedeni ile idam kararı olmasına rağmen, Osman Ağa şehre gelerek bayrağı indirmiş ve yerine şanlı Türk Bayrağı’mızı çekmiştir. Mondros Ateşkes Antlaşmasına göre toplanan silahlarımızın yerine Milli Mücadele’de kullanılmak üzere sandıklar dolusu cephane sağlamıştır. Kafkas cephesinde Rus’lara karşı Harşıt Savunmasını yapmış, Koçkiri isyanına gitmiştir. Sivas Kongresi masraflarını karşılamış, Rum ve Ermeni çetelerden Samsun’u korumuş, 1920 - 1923 yılları arasında Mustafa Kemal Paşa’nın ilk Muhafız Alayı’nı oluşturarak bu Alay’ı komuta etmiştir. Son olarak Sakarya Meydan Muharebesi’nde yine askeri becerisini göstererek büyük başarışlara imza atmış ve “Yarbay” rütbesi ile ödüllendirilmiştir.
Topal lakabı birçok kişi tarafından aşağılamak amacıyla kullanılsa da şerefli bir topallıktır. Balkan Harbi’nden kalan Gazi’lik unvanıdır. Osman Ağa’nın vatan için yaptıklarının çok küçük bir bölümünü sizlere aktardım. Buna rağmen; cahil dedikleri Osman Ağa’nın yaptıklarını kaç akıllı bir araya gelse yapabilir diye sormaktan kendimi alamıyorum.
Atatürk’ü hedef alanlar Osman Ağa’yı da hedef almaktadır. Her zaman söylerim Atatürk’ü sevmeyen Osman Ağa’yı da sevmez. Sevemez. Çünkü Osman Ağa ve çevresindekiler; Atatürk’e son derece bağlıdırlar ve cumhuriyetin banisi sıfatını üzerinde taşıyan binlerce şehit ve gaziyi temsil ederler.
Osman Ağa’ya atılan birçok suçun faili sonradan “bu cinayeti ben işledim” diye itirafta bulunmuştur. Bunun en bariz örneği Trabzon Limanlar Kâhyasını öldürdüğünü itiraf eden İsmail Hakkı Tekçe’dir. O kadar ilginçtir ki Gıcıroğlu Muharrem Çavuş anılarında; Osman Ağa’yı İsmail hakkı Tekçe’nin öldürdüğünü beyan etmiş ve Osman Ağa’dan sonra yerine Muhafız Alay Komutanı olarak İsmail Hakkı Tekçe geçmiştir.
Osman Ağa her zaman bu tür iftira ve hakaretlere uğramıştır. Uğramaya da devam edecektir. Ancak Osman Ağa vatan uğruna yaptığı her şeyi Giresunlu dedelemizle birlikte yapmıştır. Alaylar kurmuş, cepheden cepheye koşmuşlardır. Bu nedenle Osman Ağa’ya atılan iftiralar karşısında Giresunlular tek yumruk olmalıdır. Osman Ağa gasp etti diyenler, Osman Ağa çaldı diyenler, Osman Ağa katliam yaptı diyenler Giresunlu binlerce şehit dedemizi de zan altında bırakmaktadır. Bu konuda tüm Giresunlular gereken tepkiyi göstermeli, Osman Ağa’ya ve dedelerine sahip çıkmalıdır. Şimdi biz de kaynaksız, saçma sapan yazılar yazan vatandaşlar gibi olmamak için Osman Ağa hakkında Genel Kurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan ve 1967 yılında birçok belgeden derç edilerek elimize ulaşan bir rapordan bölümler paylaşarak yukarıda yazdıklarımızın tarihsel açıdan kaynağını yani ispatını sizlere sunalım. Sunalım ki bu yazarlar gibi olmayalım. Safsata ve iftiradan uzak, tarihten bahsetmiş olalım.
Ayrıca belirtmekte fayda gördüğüm diğer konu ise Osman Ağa’nın ailesi ile ilgilidir. Aile; bu tür belgeye dayanmayan ve hakaret içiren yazılarla ilgili hukuki işlem başlatmalıdır. Her önüne gelen, kulaktan dolma ve yukarıda bahsettiğim gibi oluşan kirli bilgilerle Osman Ağa’yı yazmamalıdır. Açılacak olan tazminat davaları yeni türeyecek bu tür yazı ve yazarlara da düşünerek ve araştırarak yazması gerektiğini öğretecektir. Böyle bir işlem aynı zamanda zaten çok fazla olan bilgi kirliliğinin de önüne geçecektir. Tek bir belge olmadan tarih yazdığını zanedenler, aslında sadece Osman Ağa üzerinden prim yapmaya çalışanlardır.
Giresunluların ve Osman Ağa’nın milli duygularını kimse ölçmeye kalkmasın. “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” sözü bizim için daima geçerlidir. Ne diyordu Osman Ağa Mustafa Kemal Paşa’yı korumakla görevli Giresunlu Fedailere: “Paşa Hazretleri’nin taht-ı muhafazası yalnız ve yalnız size aittir. O’nu her yerde siz koruyacaksınız. Her yerde O’nun muhafazasını taht-ı temine siz alacaksınız. Şayet Paşa Hazretleri’ne en ufacık bir şey olursa, kendinizi yok bilin. Hatta ve hatta geride bıraktıklarınızı da…3”
Yine ne diyordu Osman Ağa Ankara’da mebuslara hitaben: “Ben bu millet uğrunda bir bacağımı ziyan ettim. Düşmanı denize dökünceye kadar icap ederse sedye ile muharebe edeceğim.4”
Ve Mustafa Kemal Paşa Giresun’u onurlandırdıkları 19 Eylül 1924 günü, Gazi Caddesi’nde Osman Ağa’nın evinin önüne geldiklerinde, beraberindekilerden biri, “Paşam! İşte Topal Osman’ın evi” dedi. Mustafa Kemal Paşa, devlet adamlığı ve askeri kişiliğinin yanında, engin felsefesiyle insanları değerlendirebilen ince bir zekâya sahipti. Sert ve anlamlı bakışlarını, bu sözleri söyleyene dikerek ; “Topal Osman değil, Cumhuriyetin banisi Osman Ağa Hazretleri5” yanıtıyla bir gerçeği de ifade ediyordu.
Tüm yazılanlara rağmen, en güzel ve en anlamlı cümle Genel Kurmay Başkanlığı tarafından düzenlenen ve belli bölümleri sizlere sunulan toplam altı sayfalık belgede saklıdır. Bu belge Osman Ağa için şu ifadeleri kullanır. “ Nur içinde yat ey büyük Gazi Yüce Kahraman. Seninle bu millet kıyamete kadar iftihar edecektir. 6“
Bilenler bilmeyenlere anlatsın. Osman Ağa ve Giresunlu Fedailer mekânlarınız cennet olsun. Rahat uyuyun, biz daha ölmedik. Siz tarih yazdınız, Ö. Erden Menteşeoğlu da siz tarih yazanların tarihini yazdı.
Ne mutlu bana.